Tag Archives: dua

İşte Benim Sermayem

‎”Bir namazım, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermayem”

Necip Fazıl Kısakürek

Sen bilmezsin ki…!

Sen dua edersin ama kabul olmuyor sanarsın!
Ekmek almak için bir fırına gidersin
Beklerken fırıncı ile bir sohbet başlar
… Ve fırıncının hoşuna gidersin, hoş sohbetsin ya…
Fırıncı başkalarına istediğini verip acele ile gönderir
… Bu arada sen istediğini alamadığın için sıkılmaya başlarsın
Ama bilmezsin ki
Fırıncı daha yeni pişmiş en güzel ekmeği verecek. 😉

Hz. Mevlana

VAKTİ VUSLAT

İlahi muhabbetin alametlerinden birisi de, geceleri Yüce Allah‘a yalvararak ibadetle geçirmek, sevgilisi  ile baş başa kalmak iştiyakıyla gün batımını hasretle beklemek, kalbin ilahi sırlara ulaşması ve gaybı müşahede etmesi için Rabbine münacaatta bulunmaktır.
Gönül ehli ariflere göre münacaat ancak kalple yapılır. Bu da kalbin gayb alemine ait gizlilikleri müşahede etmesi, melekût aleminin sırları içinde dolaşması, ruhların nuruyla ceberût aleminde yükselmesi ile olur.
Yüce Sevgilinin nurlarının şuaları, o kalbleri götürerek ilahi sır hazinelerinin üzerine bırakır. Münacaat, kalbin ilahî yakınlığı görmesinin bir delili ve Cenab-ı Hak ile ünsiyet ettiğinin bir isbatıdır.
Allahu Teala’dan rivayet edilen sözde şöyle buyurulmuştur:
“Etrafı karanlık basınca beni unutup sabaha kadar uyuyan, sonra da beni sevdiğini iddia eden kimse yalan söylemiştir. Her seven, sevdiği ile baş başa kalmayı arzulamaz mı? İşte ben buradayım, sevdiklerime yakınım, onların gizli sözlerini ve sohbetlerini işitmekteyim; ben onların iniltilerine ve şikayetlerine şahidim.
” Önceki alimlerin birinden nakledildiğine göre  (c.c) sıddıklardan * birisine şöyle vahyetmiştir: “Gerçekten benim bazı kullarım var ki onlar beni sever, ben de onları severim. Onlar bana kavuşmayı özler, ben de onlara kavuşmayı arzularım. Onlar beni zikreder ben de onları zikrederim. Onlar bana nazar eder, ben de onlara nazar ederim. Onların yoluna girersen seni de severim. Onlardan yüz çevirirsen sana kızarım.
” Bunun üzerine sıddık: “Ya Rabbi! Onların alameti nedir?” diye sorunca
Allahu Teala şöyle vahyetti:
“Şefkatli bir çobanın koyunlarını takip edip izlediği gibi, onlar da gündüzleyin gölgeleri takip ederek ibadet vakitlerini tesbite uğraşırlar. Gün batımında kuşun yuvasına dönmeyi arzuladığı gibi; onlar da bana ibadet için güneşin batmasını arzularlar. Gece olup her yanı karanlık kaplayıp, döşekler serilince, yataklar yayılınca ve her sevgili sevgilisiyle başbaşa kalınca, onlar bana ibadet için ayakta durur, yüzlerini benim için yere/secdeye sererler. Bana kelamımla münacaat ederler. Kendilerine ihsan ettiğim nimetlerimi zikrederek beni övüp dururlar. Bazen bağırarak, bazen ağlayarak, bazen eyvah ederek, bazen şikayet ederek, bazen ayakta, bazen oturarak, bazen rükûda, bazen secdede oldukları hâlde geceyi geçirirler. Onların benim için katlandıkları sıkıntıları görüyor, muhabbetimden dolayı nasıl dertlendiklerini işitiyorum. Onlara ilk olarak üç nimet veririm:
Birincisi: kalplerine nurumdan bir parça nur atarım; artık benim onlardan haber verdiğim gibi, onlar da benden haber verirler.
İkincisi: Eğer yedi kat gökler, bütün yerler ve ikisinin içindekiler sevap olarak onların mizanına konacak olsa, onların yaptıklarına karşılık olarak bunları az bulur, kendilerine daha fazlasını veririm.
Üçüncüsü: Onlara zatımla (özel olarak) yönelirim. Bir düşün, benim zatımla yöneldiğim bir dostuma ne vereceğimi hiç kimse bilebilir mi?”

Kalplerin Azığı

GECENİN SIRRINA ERENLER

Ey aziz, geceleri uyanık bulunmaya çalış. Gece tayfası üç bölüktür. Bu üç tayfa üç halle geçer. Kâfir veya müslüman bu üç halden uzak kalmaz.

Geceler kendileri için mutluluk vesilesi olan bir bölük insan vardır. Gece onlar için saadettir, herhangi bir ziyanları olmadığı gibi büyük bir devlete nail olmuşlardır. Şimdi sana onların kimler olduğunu anlatacağım.

Bunlar geceleri, gurbette kalan sevgilinin hasretiyle bekleyip gözetirler. Ehl-i gaflet güneş doğuncaya kadar uyurken, talipler uyumazlar. Etraf sakinleşip kavga ve gürültü âleminden el ayak çekilince onlar güzelce abdest alarak dost eşiğine başlarını secdeye koyarlar. Mevlâ’ya yalvarmakla meşgul olurlar. Bütün isteklerini o yüce dergaha arzederler. Bazan naz, bazan niyaz ederler, bazan yalvarıp yakarırlar, bazan da gözyaşlarını akıtarak ağlarlar. Sabah oluncaya kadar bütün işleri Mevlâ ile beraber olmaktır. Sabah olunca da halkın arasına karışıp, kendilerini hiç belli etmezler. Halktan biri gibi görünürler.

İşte bu gibiler, devlet ve saadete eriştikleri, dostun sohbetine ve alışverişine sebep olduğu için geceleri hasretle beklerle. Onlar, Mevlâ’nın sohbetine vesile olduğu için geceye âdeta âşıktırlar.

Bir diğer taife vardır ki geceler onlar için sıkıntı ve zorluktur. Gece olmasının onlar için azap ve cezalandırmalarına sebeptir. HAK Teâlâ hazretlerine karşı gece yaptıkları işlerden dolayı yüzleri karadır.

Onlar şunlardır: Gece olmasını gözetip her biri bir köşede hırsızlık eder vaya harabat hanelerde, fısk meclislerinde fasıklık ederler. Çeşitli şarkı ve türküler dinleyip nefsani zevklerle meşgul olurlar. Onlar, bu yaptıklarıyla zevk ve sefa yaptıklarını sanırlar. Halbuki bu yaptıkları canlarına mihnettir, cefadır, azaptır ve cezadır, cehennemden bir parça ateştir. Bu kişilerin kendi canlarını yakmak için ateş hazırladıklarından haberleri yoktur.

Bir tayfa daha vardır ki onlara gece ne zarar verir ne de fayda getirir. Gecenin tamamını uykuyla geçirirler. Arada uyanıp sağa sola dönerler ama hiç ALLAH’ı zikretmek akıllarına gelmez. Sanırsın ki ölüdürler. Kabirlerine uaznmış yatıyorlar. Sabah ezanıyla birlikte kalkarlar, adeta diridirler. Sanki İsrafil’in (a.s.) sûrunu işitip uyandılar. Bu tayfa gecelerini kâra çeviremediklerinden dolayı zarardadır. Geceleri gafletle geçirdikleri için ziyandadırlar.

Şimdi ey kardeş, sakın bu iki taifeden olma. Zarara uğrayanlardan olursun. HAKK’ın hışmına uğrarsın. Cehennemde türlü türlü azaba uğrarsın.

Geceleri zikir, tesbih ve tazarru ile geçirenlerden ol. Doğru cennete gidersin. Cennette tertemiz içeçeklerden içip, dostalrınla zevk ve eğlence içersinde olursun.

Kevâşi Tefsirinde naklolunur ki:

ALLAH Teâlâ’nın mümin kulları temiz bir abdestle uyduklarında onların ruhları göklere çıkar, orada secdeye varmaları emrolunur. Fakat abdestsiz yatarlarsa yine göklere yükselirler ama secdeyle emrolunmazlar.”

Eşrefoğlu RUMİ (k.s.)
Müzekki’n Nüfus